Kevser Mırzak'ı Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Cephe, Kevser'i,
Kevser'in Savaşını Anlatıyor:
10 Aralık’ta Ankara’da bir yoldaşımız şehit düştü.
10 Aralık’ta Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi, bir
savaşçısını kaybetti.
10 Aralık’ta halkımız, vatanımızın bağımsızlığı,
halkımızın özgürlüğü için tüm ömrünü veren yiğit ve fedakar
bir evladını kaybetti.
Onun adı Kevser
Mırzak’tı.
Ankara’da Kurtuluş Mahallesi’ndeki bir evde katlettiler onu. Ama teslim
alamadılar. Katliamcıların kurşunlarına ve bombalarına sloganlarıyla ve
silahıyla cevap verdi. Bir halk kurtuluş savaşçısını fiziki olarak kaybederken,
onun mirasıyla güçlendik.
Yoldaşlar! Bir savaşçımızı kaybettik;
fakat eminiz ki, artık onu tüm yönleriyle tanıyacak olan kadrolarımız, taraftarlarımız,
onun yerini dolduracaklardır.
Halkımız! Yiğit ve fedakar bir evladını kaybettin ama bağımsızlık, demokrasi ve
sosyalizm mücadelesinde bayraktarlarımızdan biri oldu o da. Onların yolundan yürüdüğümüz
sürece, hiçbiri ölmüş sayılmaz.
KEVSERLER NİÇİN
VAR?... ÇÜNKÜ ÜLKEMİZ, EMPERYALİZME
BAĞIMLI VE
FAŞİZMLE YÖNETİLİYOR.
Bağımsızlık
ve demokrasiyi kazanmak için, emperyalizme ve faşizme karşı savaşmak
zorundayız; Kevserler işte bunun için var, işte bunun için silahlanıyorlar.
Türkiye halkı, 10 Aralık sabah saatlerinde,
oligarşinin halka ve devrimcilere karşı sürdürdüğü infaz, katliam anlayışında
hiçbir değişiklik olmadığına tanık oldu. Ülkemizi yöneten oligarşinin ve
devletin niteliğini görmeyenler veya görmek istemeyenler, 1990’ların ilk
yarısındaki infazlarla kıyaslayıp, “Türkiye’nin artık o dönemleri geride
bıraktığını” ileri sürüyorlardı. 10 Aralık’ta sıkılan kurşunlar, bu tezlerin
iflasının da ilanıdır. Aslında bu tezler, yıllardır halkımızı bağımsızlık ve
demokrasi mücadelesinden alıkoymak, düzen partilerine bağlamak için ileri
sürülen ve de defalarca iflas etmiş tezlerdir.
Ülkemiz emperyalizme teslim edilmiştir. Emperyalist
tekellerin ve işbirlikçilerinin sömürü ve talanını rahatça sürdürebilmek için
de vatanseverlerin, devrimcilerin kanı dökülüyor.
Demokratikleşme masallarının üzerinde kan gölleri
var yine.
Bu kan, polisin sıradan insanları katlederek döktüğü
kandır. Bu kan, polisin devrimci bir yayın organını sattığı için sokak
ortasında vurup felç ettiği Ferhat Gerçek’in kanıdır. Bu,
yoldaşımız Kevser Mırzak’ın tek başına kuşatıldığı
evde “ölü ele geçirilmiş” bedeninden dökülen kandır. Ne AB’ye uyum yasaları, ne
“demokratikleşme” adına gerçekleştirilen tüm diğer manevralar, ülkemizin sokaklarında
akan kanı değiştirmemiştir.
Kevserler neden silaha sarılıyorlar, Devrimci Halk
Kurtuluş Cephesi neden silahlı mücadele anlayışında ısrar ediyor?.. Cevabı işte bu tablodadır.
KEVSERLER,
ÜLKEMİZİN VE HALKIMIZIN İHTİYAÇ
DUYDUĞU
KADROLARDIR
Cumhurbaşkanı’ndan YÖK Başkanı’na, Anayasa Mahkemesi
Başkanı’ndan TRT Genel Müdürü’ne kadar, iktidarın yaptığı her atama
tartışılıyor; bu mevkilere atananlar, yağcılıkları, yalakalıkları,
emperyalizme, oligarşiye danışmanlık ve yataklık yaptıkları için atanıyorlar.
Hepsi, sömürü pastasından bir pay almış. Yani kısacası, geçmişinde kir, pas
olmayan tek bir düzen kadrosu yok, bulamıyorlar. Bulamazlar da.
Günlerdir yukarıda sayılan isimlerin kişisel
özelliklerini tartışan burjuva basına sesleniyoruz; gazetelerinizde, televizyonlarınızda
“bir terörist öldürüldü” diye geçiştirdiğiniz
Kevser Mırzak’ın kişisel özelliklerini yazın
kendinize güveniyorsanız. Yazın ve herkes düzenin kadrolarıyla, devrimci
hareketin kadroları arasındaki farkı görsün.
Yazamazlar. Kevser Mırzak’ın
katledilişini gazetelerin köşelerinde geçiştirdiler. Çünkü bu ülkede Kevserler’in, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için savaşanların yaşıyor olması,
onların “sol bitti” yalanlarını açığa
çıkarıyor. Kevserler’in varlığı, düzenin
çürümüşlüğünü gösteriyor.
9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıfındayken,
okulunu terkedip kendini halkının kurtuluş mücadelesine
adadı. Böyle bir fedakarlığı, düzenden böyle bir kopuşu,
yalnız devrimciler yapabilir. Halkın
doktoru olarak, halkının tüm yaralarına merhem olmak için yeni bir meslek
seçti kendine. Doktorluk, onun devrimciliği tercih etmesinde önemli bir nedendir
zaten. Bunu kendi özgeçmişinde şöyle ifade eder: “Stajyer doktor olarak çalışır-okurken tanık olduğum sınıfsal uçurumdur
ki bu düzenin değişmesi gerektiğini düşündürüyordu.”
Bir şeyler yapmak gerektiğine inanarak İzmir Tabip
Odası insan hakları komisyonunda çalışmaya başlamıştı. Ama kısa sürede burada
yapabildikleriyle yetinemeyeceğini gördü. Halkın her yarasına merhem olmanın,
devrim yapmak demek olduğu netti artık onun için. Tereddütsüz düzenle bağlarını
koparıp devrim yoluna atıldı.
***
Kevser'in anısına...
YÜKLEN
Yüklen yoldaşım öfkeni
Kevserin yüreğini
Bir hain kurşun bulmuş
Vurulmuş Tatar Kızı vurulmuş
Şafağında Ankara şehrinin
Hasreti demde bir ırmak doğmuş
güne
Vuslatına akar
Ve kan gider dereleri
Yüklen hey yüklen yoldaşım
öfkeni
Cennetin tanrısal suyu değil
Kevser
Akar çavlanlı bir delişmen
ırmaktır o
Ve gençliğiyle yanan
Ve yeniden doğan odur ki
Yankılamadan çağrısını
doruklarda
Durulmaz yoldaşım durulmaz
Yüksel hey yüklen
Ankara şafağı kan kızıl içinde
cenk yeri
Bozkırda ekin
Bembeyaz kar altında
sabırsızken
Hangi değme tüfek durduracak
bizi
Yüklen yoldaşım
Yüklen şahan olup öfkeni
Yüklen çıkalım Sivrihisar
doruklarına
Kevserin silahında çatal yürek
mermi
Biter mi
Yüklen vuralım
Birini çalalım şu gâvura
Biri yıksın bir haini
Yüklen yoldaşım
Soralım hesabını Kevser'in